Gun Ici Kacamaklari a.k.a. 'Me Time'
Son zamanlarda erken kararan havadan, durmayan yagmurdan, gelmeyen trenden,
bitmeyen yolculuklardan, vardigimda mutlu olmadigim isimden, eve dondugumde de
yorgun olan bedenimden yakinip duruyordum. Geceleri yarim yamalak uyuyor, sabah
erkenden kalkip kopegi gezdiriyor, eve kosuyor bebegi giydiriyor, kahvemi hizlica
iciyor, evden cikiyordum. Tren istasyonuna henuz ayilmamis gozlerle varip,
trene kendimi attigimda; bir kahve aldiysam hizlica onu iciyor, elimde telefon
gelen gecen ne yapmis, o ne cekmis, bu ne koymus, Turkiye’de ne olmus, bu haber
neymis, su makale ne anlatmis okuyordum. Bir bakmisim ise gelmisim.
Is yerinde zaman verimli gecmiyor. Arada bir camdan disari bakiyorum, belki
orada motive edici bir guzellik bulurum diye. Baktigim yerde de agaclar ben
kendime yaramiyorum, sana nasil yarayayim diye yapraklarini dokuyor. Ise geldigimde
hava karanlik, otobus duragina yine karanlikta yuruyorum. Ic cekip biniyorum
otobuse. Elimde telefon. Yeni cikan sarkilari dinliyorum, umarim sarjim bitmez
diyorum. Otobus soforune onceden gunaydin, iyi aksamlar derdim. Simdi sadece
elimi kaldiriyorum. O da gulumseyip elini kaldiriyor. Ben gulumsedim mi,
hatirlamiyorum.
Bir gun, bu boyle olmayacak, dedim. Geceleri ben neden rahat rahat
uyuyamiyorum artik? Uykusuzluk beni mutsuz ediyor. Baktim, gece uyanan Juliet’i
yanimiza almaya baslamisiz. ‘’Daha cok uyurum,’’ diye dusunerek. Oysa hic de
cok uyumuyorum. Juliet’i ezdim mi, babasi ezer mi, Juliet kendini bana
yapistirip bogulup gider mi, diye dusune dusune surekli elim havada uyuyorum. Bana
dogru donerse onu itiyorum, babasi donecek olursa ona bir aduket! Sabah da ben
degil de kim dayak yemis gibi uyanmasin?
Baktim kisa surede buyuk seyleri degistiremiyorum. Ehliyet almak, is
degistirmek gibi zaman isteyen ve beni mutsuz eden etkenleri degistiremiyorum. O
zaman kucuklerden baslayayim. Juliet, odasina tasindi. Gece uyansa da asla
yanimiza almadik. Isin komik tarafi, gece uyanmamaya basladi. Sabah uyandirmak
icin koluna bacagina masaj yapiyorum, eliyle elimi itiyor. Konussa, ‘’Anne, bes
dakika daha!’’ diyecek.
Sabah evden cikip, Juliet’i krese birakip, bisikletle duraga gidip,
duraktan otobuse binip, istasyonda inip, istasyonda trene binip; ardindan bir
otobuse daha binip geldigim is yerimde asiri mutsuzum. Yeni bir is bulmak zaman
alacak. Omuzlarimi buke buke gelmelerim, kaldirim taslarini ezberlemelerim; gun
icinde adimlarimi saymalarim artik yeter. Trene, otobuse bir biniyorum, zaman
cabucak geciyor. Sosyal medyada gezin, iki uc haber oku, ise gelmisim bile. Ancak
o yolculuk verimli gecmis mi? Asla! Bas agrisi, gereksiz enerji yuku… Sosyal
medya, telefonla vakit gecirmek, sohbet etmek guzel, guluyorum arkadaslarimla. Ancak
kafami kaldirdigimda buradayim. Yapraklarini doken agaclarin arasinda, islak
kaldirimlarda. Derin nefes alip girdigim is yeri burada, guldugum arkadaslarim,
espriler telefonda, telefon cebimde, gozum duvarlarda, gecmek bilmeyen saatte! Kendime
bir kural koydum. Evden ciktigin andan itibaren telefonuna bakmak yok. Gunun kitabini
secip otobuse biniyorum. Yaklasik bir bucuk saatte ofisteyim, ofise gelene
kadar neler okuyorum neler. Kulaklik takmayi biraktim. Insanlara selam veriyorum.
Insanlari dinliyorum. Cocuklar dolusuyor bazen otobuse. Hava nasil karamsar,
nasil yagmurlu. Cocuklar nasil mutlu, nasil guluyorlar. Hava kimin bahanesi!?
Evden erken cikiyorum. Ucu ucuna otobus, trene yetisirdim. Cunku son dakikaya kadar uyurdum. Bir dakika
fazla uyku hicbir seye yaramiyor. Uyanacaksin. Juliet’i krese erken birakip
kendime biraz zaman ayirmaya basladim. Trene ucu ucuna yetismektense yarim saat
onceden istasyona gidip kahvemi alip, bir kosede kitap okuyorum. Ya da geleni
geceni izliyorum. Uyanmasi icin bilincime zaman veriyorum. Sebepli sebepsiz gulumsuyorum.
Bazen muzik dinliyorum, bazen
de istasyonun ugultusunu. Saatimi kurmus oluyorum, kalkip trene yurumem uc dakikami
alir. Trendeyim. Kitapta nerede kalmistim. Nasil ozlemisim kitap okumayi. Kitabi,
gercekten okumayi. Tuvalet aralarinda, bebek uyku aralarinda degil, gercekten
kitabi kaygisizca okumayi cok ozlemisim. Goz gezdirerek degil, elimde kalem,
tane tane. Tek tek. Bunlarin hepsini bana yarim saat erken uyanip, istasyona
gelmek ve telefonu cantamdan cikarmamak kazandirdi!
Bir gun ortasinda ayaga kalktim ve 20 dakika Juliet’i alir misin, dedim sevgilime.
Guldu. Neden 20 dakika? dedi. Bilmem, agzimdan oyle cikti. 20 dakikaya
ihtiyacim var. Tam 20 dakika sonra getir onu, olur mu? Ne yapacaksin? Bilmem,
duracagim. Kaygisizligi o kadar cok ozlemisim ki! Durup tavana bakacagim. Durup
tavana baktim! 20 dakikan doldu deyip Juliet’i getirdi. O 20 dakika o kadar
guzeldi ki! Nasil ozlemisim. Sevgilim Juliet dogdugundan beri surekli onunla
ilgileniyor, is bolumumuzden hic sikayetim yok. Ama insanin blok dakikalara ihtiyaci
var. Uc bes kacamak dakika degil. Dolu dolu bir saate mesela. Bana gunde uce bolunmus
20 dakika yetiyor. Uc 20 dakika boyunca kendimleyim. Ister evi temizlerim, ister
kahve icerim, ister oylece dururum… Ama bu 20 dakikalarda telefon da almiyorum
elime. Gunde iki kere evden cikmam icin sebebim oluyor. Kopegi gezdirmek. Ya da
markete gitmek. O kacamaklar da iyi geliyor, ama onlar da birer ‘’gorev’’. Benim
gorevden, sorumluluktan arindigim, iylece durdugum anlara ihtiyacim var. Bu anlara
hepimizin ihtiyaci var. Sadece kendimiz icin ayirdigimiz, ne kadar surdugu
onemli olmayan, icerigi verimli anlara ihtiyacimiz var!
Listem boyle ufak ufak degisikliklerle basliyor. Ufak mutsuzluklari cozunce,
buyukleri de yavas yavas cozulmeye basliyor. Onumdeki minik taslara takilmamak
icin o kadar cok ziplayip enerji harciyordum ve yoruluyordum ki, sonunda
buyuk kayalari tirmanacak gucum kalmiyordu. Yol uzun, yol engebeli ama yol
guzel.
Jung - Maskulen: Olumcul oklar kahramana disaridan saplanmaz; avlanan, savasan ve kendisine iskence eden yine kendisidir. |
Yol ruhuna, sevgiyle…
Yorumlar
Yorum Gönder